Ünlü Filozoflar “Felsefe Dünyası”nda “Bilimselliğin kriterleri”ni müzakere ettiler.

Felsefe Dünyası Derneği’nde gerçekleşen “Bilimselliğin Kriterleri” konulu seminerde Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un yaptığı konuşma metnidir. Haberin kaynağı için tıklayınız.


9 Nisan’da “Felsefe Dünyası”nda “bilimselliğin kriterleri” konusunda bilimsel-felsefi seminer yapıldı. Seminere Azerbaycan’ın fılozof ve bilim adamlarının yanısıra yabancı ülkelerin ünlü filozofları – Türkiye’nin Vatikan büyükelçisi Prof. Dr. Kenan Gürsoy, Rusya Felsefe Birliği’nin Başkan Yardımcısı, “Vek Globalizasii” dergisinin baş editörü Prof. Dr. Aleksandr Çumakov, Kazakistan Felsefe Enstitüsü’nün başkanı “Adam alemi” dergisinin baş editörü Prof. Dr. Abdumalik Nısanbayev, Avusturya İnnsbrug Üniversitesi’nin siyaset felsefesi bölüm başkanı Prof. Dr. Hans Köchler de konuşmacı olarak katıldılar.207_uavcss7asn.jpg

Seminerde açılış konuşmasını Selahaddin Halilov yaptı.

Kenan Gürsoy:

Selahaddin bey derginin kapak sayfasında felsefe bilim midir, deyil midir sorusuna yanıt vermiş. Felsefe üstte ve ayrı, sosyal-siyasi bilimler ayrı. Şu anda biz felsefe eylemi 212_fyr9jrx74j.jpggerçekleştiriyoruz, ve ne yapıyoruz, tartışıyoruz, sonuca da tam olarak varamıyoruz, varamadığımıza göre de yine ilimin içinde değiliz. Yoksa bu kadar münakaşa etmezdik. Eğer münakaşa ediyoruz, demek ki felsefenin bilimden farklı yönü var. Dikkat ederseniz eğer Türkçede iki kelime var – bilim ve ilim, bazen bunları birbirleriyle karıştırarak konuşuyoruz, aynı manada kullanıyoruz. Bazen de bunları ayrı ayrı kullanıyoruz. Ayrı ayrı kullanılmasında bana göre fayda var. Bilim daha çok fenle alakalı olarak kullanılıyor – kiçik kiçik bilimler fizik, kimya, biloji, hatta tarih, antropoloji, sosyoloji gibi. Ama ilim dediğimiz zaman daha geniş, dana bunları içine alan bir şey söylüyoruz. Mesela Kurani kerimden bir ifadeyle söyleyelim, hiç bilen veya bilmeyen biri olur mu sorusu, yani ilim sözüne yakın bir manada. Yine Türkçede şöyle bir ifade var, o bilge bir şahsiyettir, ve ben onun ilminden istifade etmek istiyorum, hayat tecrübesinden, bilgeliğindenistifade etmek anlamında. Yani bilim ve ilim arasında bu fark var. Şimdi felsefe eğer bu ayırımı kabul edecek olursa, felsefe daha çok ilime yakın, bilime uzak manadadır, bir meta`dır, bilimlerin üzerindedir. Meta çoğul olarak kullanılmıyor. Bir az evvel kimya, biloji, sosyoloji, tarih dedim. Bakın çoğul olarak bir şey söylüyorum, felsefe dediğim zaman daha geniş, daha bütüncül bir şey söylüyorum. Gerçi antropoloji felsefesi, tarih felsfesi diyebilirim, ama bir şeyden pay aldığı için söyleyebilirim. Yani daha geniş bir felsefi ortamla ilişkide oluğundan dolayı bu ifadeyi kullanıyorum. O zaman felsefe başka bir şeydir. Felsefe tek tek bilimlerin daha fevkinde, onları kucaklayan bir şey. Yalnız bir şey var. Felsefeyi ideoloji ile, dünya görüşü ile karıştırmamak lazım. “Benim felsfeme göre insanlar iki türlüdür, kimi köpek beslemeyi, kimi ise kedi beslemeği sever” dedim. “Bu benim felsfemdir” dedim. Bu felsefe değil. Bu kadar basit kullanılmaya izin yok. Felsfenin bir ciddiyete ihtiyacı var,  metodlu düşüncüeye ihtiyaç var. Alınması gereken bir tavır var, gereken bir mesafe var, ciddi bir araştırma yapıyorsunuz. Ve muhtemelen bu araştırmanın içine tek tek bilimlerden elde ettiklerinizi, yada hiç değilse bir bilimden elde ettiğinize koyuyorsunuz. Hiç bir bilim olmasa bile, en azından bilimsel mahiyetten taşıyan bir felsefi okuma yapıyorsunuz. O zaman felsefenin ciddi bir biçimde yürütülmesi lazım. Felsefe ideoloji değildir. Yani sadece sosyal gerçeklerin, sıkıntıların çözümü için sizin başvurduğunuz, öylesine formule etdiğiniz bir görüş değildir. İkinci, felsefe sizin oluşturduğunuz her hangi bir dünya görüşü de değildir. Bu kadar basit değildir. Felsefe çok metodolojik bir biçimde yapılması gereken bir şeydir. Felsefe daha da önemlisi insanın bir çilesini, bir ızdırabını gerektiriyor. Alıçkanlıklarınızı bir tarafa koyacaksınız, onlarla mücadele edeceksiniz, bu zihinsel anlamda, ama ekzestansyal anlamda da kendi kişiliğinizin içinde de bir çilesinin tecrübesini yaşamak durumundasınız. Bir sıkıntının içine girmiyorsanız, heyecan yaşamıyorsanız felsefe yapmak mümkün değil. Felsefenin ciddiyetle yapılması lazım, bilimsele olana dayanılarak yapılması lazım, ciddiyet olarak bilimin altında olmaması lazım. Bilimsel olana dayanmasa bile onunla hesaplaşması, güreşmesi lazım. Hep deniliyor ki, felsefeden çıkıyor bilimler. Bu da odur, yani felsfe bilimlerin anasıdır. Olabilir. Ama felsefe aynı zamanda mutlaka bilimlerin kızıdır. Bilim olacak ki, bundan istifade eden felsefe olsun. Yani ciddiyetin katılması böyle bir şeydir. Fizik, biyoloji bilimlerinin söylediği kadarıyıla yetinmemek, onların ortya koyduğu yeni doğruları, bulguları mutlaka hesaba katmak lazım. O zaman ben “anayım”, her istediğimi yaparım gibi bir rahatlığınız da yok. Yetişen çocuğun da bu bilimlerden, onların sonuçlarından istifade ederek yetişmesi lazım. Burada bir sebep sonuç ilişkisi var: felsefeden çıkar ama felsefeye döner, tekrar felsefeden çıkar, yine felsefeye döner. Yani ben bilimlerin felsefeye gittiği yere dikkat ediyorum. Yeni bir tavir alış var, bu fenomenoloji. Fenomenoloji işi bir az karıştırıcak. Fenomenoloji diyor ki, ben mahiyetler ilmiyim. Tıpkı ilimlerin yaptığı gibi, bana şeyler nasıl veriliyor diye bakılıyor, yani geniş pozitivist akım var. Ben burada bunu nasıl algılıyorum. Adeta bilimlerdeki tecrübe gibi, burda da bir meta halinde, mevut olanı paranteze alıyor, kendi görüşünü oluşturuyor, orada da bir meta var.

213_l57572zaqo.jpg

Daha sonra filozoflar katılımcıların sorularını yanıtladılar. En sonda “Felsefi Diskurs”un galipleri ödüllendirildi ve hatıra fotoğrafları çekildi.