8 Kasım 2006 Çarşamba günü Caddebostan Kültür Merkezi’nin küçük bir odasında 24 kişi ile başlar derslerine Kenan Gürsoy Felsefe Atölyesi. Prof. Dr. Kenan Gürsoy’u o dönem sunuculuğunu ve yürütücülüğünü yaptığı TRT 2’de yayınlanan “Düşünce İklimi” televizyon programından tanıyan, felsefe okuru, hayata meraklı gözlerle bakan öğrenci adaylarının, “garazsız ivazsız” taleplerini geri çevirmeyen Hocalarıyla beraber çıktıkları yolun hikayesidir bu. Tâlibin ifadesiyle “o güne kadar ilgiyle okuduğum düşünürlerin hepsi başka kültürlerde yetişmişti ve kendi kültürlerinin içinden ürettikleri düşünceleri dile getiriyorlardı. Bize onları aktaranlar ise, kendilerinden farklı düşünenlerin yaptıklarının felsefe olmadığı iddiasıyla okuyucuyu yönlendirmekteydiler. Programdan edindiğim izlenim Kenan Gürsoy’un farklı bir yaklaşımı olduğuydu. O, felsefenin merkezine insanı koyuyor ve kadim gelenekten gelen değerlerimizle bütünleşen bir felsefenin nasıl olabileceğine işaret ediyordu.”
Felsefe, insanı ve değerleri anlamak amacıyla sürdürülen en geniş bir tartışma, birleştirici bir açıklama gayreti olduğu kadar, daha önceden edinilen sağlam ve güvenilir bilgiler üzerinde kılı kırk yaran ciddi bir temellendirme faaliyetidir.
Prof. Dr. Kenan Gürsoy
Jaspers’in “Felsefe yolda olmaktır” ifadesini içselleştiren bu atölyenin 30 ila 70 yaş arasında çeşitli meslek gruplarına mensup öğrencileri, insana, topluma, hayata, evrene dair olguları daha iyi anlamak üzere yürüyen yol arkadaşları olurlar. Hocalarıyla “farkındalık, idrak, bilinç, tefekkür” kavramları üzerinde, yaşayarak derinleştiklerini fark ederler.
Philosophia Perennis olarak ifade edilen kadim felsefe geleneğinin, hakikatin, hikmetin peşinden gitmenin, nereye doğru yöneldiğinizin ve istikamet üzere olmanın ne demek olduğunu fark etmeyi, bir yaşama sevinci olarak idrak eden Kenan Gürsoy Felsefe Atölyesi öğrencileri bu uzun soluklu yolculukta şu amaç bildirisini kaleme alırlar:
“Amacımız, insanın varoluşunu gerçekleştirme sürecinde, kendi kendisini inşa etme çabası çerçevesinde yaşadığı tüm tecrübe ve deneyimlerin, ortaya çıkan tüm etkinliklerin kültür kavramı içinde düşünülebileceğinden hareketle, bu anlamda insanın gerek kendisi ve gerekse kendi dışındaki dünya ile hemhal olarak, onların varlıklarının korunması da dahil, sorumluluklarının üstlenilmesi ve üstlenilen bu sorumluluk bilinci ile oluşturulacak evrensel etik değerler ışığında, içinde yaşadığı toplumsal olayları ve olguları irdelemek, bunlar karşısında ahlâkî bir tavır, tutarlı bir davranış sergileme (bir şahsiyetlilik) hâli içinde olmanın yollarının soruşturulması ve bunun yanı sıra, bu değerlerin felsefî boyutları ile birlikte ortaya konması ve felsefî temellerinin araştırılmasıdır.”
Günümüz dünyasında ve yaşadığımız coğrafyada belki gelenekten aşina olduğumuz, ancak bugün örneklerine daha ziyade Batı düşünce dünyasında rastlayabileceğimiz, karşılıklı bir angajmana dayalı bu Hoca- talebe ilişkisinin belki de en nadide örneklerinden Kenan Gürsoy Felsefe Atölyesi’nin bu denli uzun soluklu olabilmesinin sırrını yine talebeleri şu sözlerle kaleme alır:
“Kendileri daha önce yazılarını okuduğumuz veya tanıdığımı düşünürler gibi bildiklerini, düşündüklerini, kanaatlerini anlatırken felsefe tarihinde bugüne kadar üretilen düşünceleri yok saymıyor, üstelik kültürel değerleri yeniden okumanın önemine işaret ediyordu. Felsefesinin merkezine koyduğu “insan” için, ancak benim gibi düşünürse “değerli” olur veya “değer” olur demiyordu. Farklı düşünen insanların her zaman olduğunu, ancak bize düşen görevin hiç kimseyi ötekileştirmeden insanların âhenkli bir şekilde bir arada yaşayabilmesini sağlama gayreti olması gerektiğini ifade ediyordu. Hocamızın ifadesiyle ‘İnsanın hayatın akışına katılırken aynı zamanda bilinçli bir farkındalığa ihtiyacı vardır. Bu farkındalıklı bir bilinci de gerektirir. Bu farkındalığı sadece zihinsel bir farkındalık olmaktan çıkarmak istediğimizde tasavvuf bize doğru yolu gösterebilir. Bu farkındalığı insanın bizzat kendi var oluşunun farkındalığı hâline getirirsek orada kazanılan şey sadece bilgi olmakla kalmayıp, aynı zamanda bir oluş hâline dönüşmekliği sağlar.” Yani “oluşu bilmek” ve fakat “oluşabilmek” söz konusudur.”
Önemli olan, kendimizi ve algı gücümüzü bir şekilde varlığın temel mânâsına yönelterek, hem anlam ve değer dünyamızı, biricik olduğumuz o noktayı bireysel varoluşumuz itibariyle belirgin kılmak, hem de büyün bir yaratılmışla ahenkli bir biliş ve tanış zemini kurarak yine kendi oluşumuzdan hareketle ‘bir evrensel insan’ olmaya çaba sarf etmektir. Bu, ‘Bir’e ve Birlik’e’ doğru olan bir yolculuktur.
Prof. Dr. Kenan Gürsoy
Prof. Dr. Kenan Gürsoy Felsefe Atölyesi, 2006 yılından beri kesintisiz olarak derslerine devam etmenin, ve ülkemiz coğrafyasının düşünce ikliminde Hocalarının ışığında geleceğe doğru güvenle yol almanın huzuruyla bugün çalışmalarına Cenan Vakfı çatısı altında devam etmektedir.