Tasavvuf ve felsefe: ikisi bir arada! – DünyaBizim.com / Şubat 2010

DünyaBizim.com’dan Ahmet Tek’in Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un ‘Bir Felsefe Geleneğimiz Var mı?’ adlı kitabından istikametle kaleme aldığı yazının metnidir. Yazının kaynağı için tıklayınız


Bir taraftan batı tarzında eğitim almış, bir taraftan da tasavvuf ufuklarıyla bütünleşmiş bir felsefe mi lazım?

AHMET TEK

11887

Felsefe gelenek işidir!

Felsefe profesörü Kenan Gürsoy’un tasavvuf ve felsefe ilişkisine dair çeşitli dergilerde yazdığı yazıları, kendisiyle yapılan röportajlar ve sempozyum konuşmaları Etkileşim Yayınları tarafından derlenerek ‘Bir Felsefe Geleneğimiz Var mı?” ismiyle kitap haline getirilmiş. Galatasaray Üniversitesi Öğretim üyeliği ve tasavvuf kültürünün evrensel boyutta tanıtılmasını amaçlayan Cenan Vakfı’nın yönetim kurulu başkanlığını da yapan Kenan Gürsoy, halen Vatikan Büyükelçiliği görevini sürdürüyor.

Kitap isminden de anlaşılacağı üzere ‘Bir Felsefe Geleneğimiz Var Mı?’ sorusuna cevap teşkil edecek metinlerden oluşuyor. Kitaptaki yazıların ve sunumların sahibi Kenan Gürsoy’un felsefe anlayışının tasavvuftan beslenen bir felsefe çizgisi olması nedeniyle doğal olarak felsefe-tasavvuf ilişkisini konu edinen yazılar ağırlıkta. Felsefe İslam dünyasında geçmişten bugüne oldukça tartışılan, çoğu zaman kuşkuyla bakılan bir bilgi türü olmasına rağmen Gürsoy, felsefeye ayrı bir önem atfeden bir tasavvufçu. Tasavvuf ve felsefe arasında düzgün bir ilişkinin kurulması sonucunda gelecekte sağlıklı bir fikir dünyasının oluşacağını savunuyor ve bu ilişkinin nasıl olması gerektiğini anlatıyor.

11888

Felsefe geleneği nasıl oluşur?

Kenan Gürsoy felsefeyi ”kritik etmek, mesafe alıp karşıdan bakmak, baktığımız şeyin imkan ve sınırlarını ortaya koymak” şeklinde tanımlıyor. Gürsoy’a göre felsefe demek soru dinamizmi demektir ve  bir gelenek işidir. Soru ve soruların bağlı olduğu problematik süre gelen bir tartışma konusunu ve geleneğini mecburi kılar. Kenan Gürsoy böyle bir geleneğin de ancak düşünce ufkumuzu tasavvufun yönlendirmesi ile meydana geleceğini söylerken, tasavvufu felsefe yaparken, tefekkür ederken yabancılaşmayı önleyen bir etken olarak görüyor. Çünkü tasavvuf kültürün diğer alanlarıyla mündemiçtir. Edebiyat, musiki, iman ve aşkın tasavvufla bütünleşmesi, tasavvufu halkla entelektüel bütünleşmeyi sağlayacak yegane alan kılmaktadır.

Din-Felsefe ilişkisi

Tarihimizde din-felsefe ilişkisinin bozulduğu dönemler de mevcut. 16.yüzyılda felsefe kültür hayatımızdan çıkartılırken, son iki asırdır pozitivist bir felsefe anlayışı hakim kılındı. Kenan Gürsoy’a göre ise felsefe ve imanın bir araya gelmeyeceği düşüncesi yersizdir. Din ve felsefe kolayca münasebet kurabilir ve felsefi anlamda fark edilen bir iman dinamik bir yapı kazanır. Ama bu ne tasavvufu (dini) felsefe yapmak ne de felsefeyi tasavvuf yapmak şeklinde anlaşılmamalıdır.

11889

Güzel bir örnek: Nurettin Topçu

Son dönem felsefe dünyamıza baktığımızda, 19.yüzyıl ve meşruiyet dönemi felsefesinin batı etkisi altında gelişerek, düşünce hayatımızda yabancılaşmayı beraberinde getirdiğini görüyoruz. Cumhuriyet Türkiye’sinde ise felsefe ortamı yetkin bir görüşe sahip olamadı. Bunun başlıca nedeni ülkemizde ortaya atılan felsefi ekollerin dışarıdan ithal olmaları ve farklı kültür ortamlarında yetişen filozoflarca üretildiklerinden köksüz kalmalarıdır.
Kenan Gürsoy, yerli ve güzel bir örnek olarak Nurettin Topçu’yu gösteriyor. Topçu, bir taraftan batı tarzında eğitim almış, bir taraftan da tasavvuf ufuklarıyla bütünleşmiştir. Böylece özgün ve hoş bir felsefe örneği ortaya çıkmıştır.

Tasavvuf düşünürlerinin tefekkür dünyaları

Kitapta bu konuların yanısıra tasavvuf dünyasının ileri gelen isimlerinden Mevlana Cemaleddin Rumi, Samiha Ayverdi ve Cemaleddin Aksarayi anısına düzenlenen sempozyumlarda Kenan Gürsoy’un yaptığı tebliğler de yer alıyor. Üçüncü bin yılda tasavvuf anlayışımız ne olmalı sorusunun cevabı da bu kitapta.